DUYURULAR

Ülkü Azrak Anısına/Fazıl Sağlam 01/05/2020
Ülkü Azrak’ın ölümü hepimizde derin bir üzüntü bıraktı. Kamu Hukukçuları Platformu’nun kuruluşundan bu yana “Girişim ve İcra Kurulu”nda görevliydi. Ne var ki uzunca bir süredir rutin yazışmalarımıza katılamıyordu. Ara açılınca meraklanmaya başladık. Kendisine geçen yılın mart ay başlarında ayrı bir e posta gönderdim:

         “Sevgili Ülkü Hocam, KHP yazışmalarının tümü size de gönderiliyor. Ama sizden hiçbir ses duyamıyoruz. Ama bu ileti KHP ile ilgili değil. Sizin ve Lore'nin sağlığınızı merak ettiğim için yazıyorum. Umarım sağlığınızla ilgili bir sorun yoktur. Kısa bir bilgi verirseniz sevinirim. Selam ve sevgilerimle. 09.03.2019, Fazıl Sağlam

Buna da bir cevap gelmedi. Sonraki çabalarım da sonuçsuz kaldı. Bu sessizlik bir yılı aştı. Sonunda Nisan başında kürsü arkadaşı Şebnem SAYHAN’dan bize bir haber ulaştı. “ Şu anda İstanbul’daki evinde. Ama eşi hastanede. Telefonla ulaşabilirsiniz.”. Hemen telefona sarıldım. Uzunca bir süre görüştük. Konuşması her zamanki gibi düzgün, dolu ve zengindi. Ama sesi eskisi gibi gür çıkmıyordu. Eşini taburcu ettiklerini, onu beklediğini, ay sonunda Almanya’ya döneceklerini söyledi. Sesinin zayıflığını buna yordum.  Ama eşinin taburcu olması ve Almanya’ya dönüş hazırlığı, sanki çok şeyin yolunda gittiğine işaret ediyordu.  Her ikisine de sağlıklı günler dileyerek telefonu kapattım. Hemen Rona AYBAY’ı arayarak iyimser izlenimimi ona da yansıttım.  Benden sonra Rona Hoca’da aramış ve aynı izlenimlerle ayrılmış. Ne yazık ki her ikimiz de yanılmışız. Kısa bir süre sonra eşini kaybettiğini; oğlunun gelip cenazeyi Almanya’ya götürdüğünü ve hemen arkasından kendisinin de hastaneye kaldırılıp yoğun bakıma alındığını öğrendik. Birkaç gün geçmedi ölüm haberi geldi. Çoğumuz bir çeşit karantina ortamındaydık. Onun için hiçbir şey yapamadık; cenazesine bile katılamadık. Bunun acısı içimizde kaldı. Şükran SONER, 17 Nisan 2020 tarihli Cumhuriyet’te yazdığı “Ülkü AZRAK’ı Uğurlarken” başlıklı yazıda bu acıyı şöyle yansıtıyor: “Ölüm haberinin duyurulmasının haber içerikleri canımı acıttı. İsyan ettim. Virüssüz günlerde aramazdan ayrılmış olsaydı, çıkabilecek haberleri, anılarının, yaptıklarının paylaşılacağı bir uğurlamayı düşledim.” Bunu okuyunca içim parçalandı.

Ülkü Hocayla ağabey kardeş gibiydik. Öyle ki Anayasa Mahkemesi’nden emekli olduğumu söylediğimde tam bir sevecen ağabey tepkisiyle “Fazıl sen yaş haddinden emekli olacak kadar büyüdün mü?” demez mi? Oysa aramızdaki yaş farkı altıyı geçmiyordu. Ama avukatlık dönemimde, idari davalara yoğunlaştığımda Ülkü Hoca bana yol gösteren bir Usta oldu. Bilimsel çalışmalarımda da aynı ustalığın katkısını gördüm.  Friedrich MÜLLER için çıkarılan Armağan’a yazdığım makalenin onun denetiminden geçmesi beni çok rahatlatmıştır. Bu tavır onun doğasında vardı. Şükran’ın yazısında DİSK’in tüm görevlilerinin işkenceli gözaltı sürecinde olduğu bir ortamda DİSK’in genç avukatı Ercüment Tahiroğlu ile hukuki destek verme amacıyla görüştüğünü öğrendiğimde hiç şaşırmadım. Bu alanda ihtiyaç duyan herkese yardıma hazırdı. Çünkü o bir “hukukşinas”tı ve hukuk devletine bağlılık ve hizmet, onun için vazgeçilmez bir yaşam çizgisiydi.
Kendisi için çıkarılan 75 Yaş Armağanı’nda bu niteliği şöyle açıklamıştım: “Tüm yaşamı boyunca hukuk devletinin gerçekleşmesi yönünde hizmet veren Prof. Dr. Ülkü Azrak için çıkarılan Armağan’a bir makale ile katkıda bulunmak, benim için büyük bir onurdur. AZRAK için hukuk devleti, yalnızca hukuk güvenliği sağlayan, hukukun içeriğinden bağımsız biçimsel bir ilke değildir. Hukuk güvenliğinin sağlanması önemli bir kazanımdır. Ama hukuk, insan haklarına dayalı çoğulcu demokratik ve laik düzeni korumuyorsa, sosyal adaleti de içerecek biçimde adalete hizmet etmiyorsa, hukuk devletinin sağladığı hukuk güvenliği de fazla bir anlam taşımaz. AZRAK’ın sosyal devlet ilkesi konusunda ilk makalelerden birini yazmış olması böyle bir bütünlüğe yönelişinin ilk belirtisidir. Bu nedenle AZRAK için yazılacak yazı da bu bütünlüğe yabancı düşmemelidir”.

         Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde göreve başladığımda Ülkü AZRAK ve Aydın AYBAY, Ayferi GÖZE gibi Hocalar da o fakültede görev yapıyordu. Aydın Hoca Fakültenin Kurucu Dekanı’ydı. Yetenekli genç bir kadro ve deneyimli Hocalarla dengelenmiş ideal bir fakülte yaratmıştı. Ama artık Dekanlık görevini daha genç birine aktarmak istiyordu.  Kadim dostum, Köln’de birlikte doktora yaptığımız Devrim ULUCAN, yeni Dekan olarak atandı. Bir süre sonra beni de aralarına aldılar. Daha sonra Hüseyin Perviz HATEMİ de aramıza katıldı. Kendimi son derece verimli bir akademik çalışma ortamında buldum. İki yılımı orada geçirdim. Şimdi onuncu yılına ulaşmış olan Kamu Hukukçuları Platformu da orada kuruldu. Ama bu güzel çalışma ortamı, yeni siyasal iktidarın hedef ve beklentilerine uygun değildi. Yerine daha canlısı ve daha niteliklisi kurulabilseydi, buna bir diyeceğim de olamazdı. Ama ne yazık ki bu gelişme, yükselen sıradanlığa yenik düştü. Bu dalgada önce Ülkü AZRAK görevden alındı. Onu Hüseyin Perviz HATEMİ ve Engin ÜNSAL izledi. Bahane hazırdı: 72 yaşı doldurmuş olmak. Ama biliyorduk ki bu gerekçe, YÖK’ün 72 yaşı dolduran herkes için uyguladığı ya da dayattığı bir zorunluluk değildi. Bir çeşit siyasal ayırımcılık işlevi yerine getiriyordu. Bu gelişmelere duyduğum tepkinin sonucu olarak istifamı verdim. Ben ayrıldıktan sonra Aydın AYBAY’ın kurduğu ve evladı gibi büyüttüğü o Fakülte de zamanın eğilimine uygun olarak dağılma sürecine girdi. Devrim ULUCAN Dekanlıktan ayrılma zorunda bırakıldı. Yerine atanan Oktay UYGUN da ancak üç yıl dayanabildi.

         Bugünden geriye baktığımda istifa etmem doğru muydu? Tam kestiremiyorum. Ama istifa bende bir çeşit demokratik refleks olarak yer tutmuştur. İlk istifamı A.Ü. S,B,F.’de (Mektebi Mülkiye’de) vermiştim. 1980’li yılların başlarında Mülkiye'nin içinde bulunduğu boğucu hava dayanılır gibi değildi. Dekan Cevat GERAY, Dekan Yardımcıları Rona AYBAY ve Kurthan FİŞEK,  1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’na dayanılarak görevlerinden alınmıştı. Hocam Bahri SAVCI ve kürsü arkadaşım Cem EROĞUL, SBF’nin simge isimlerinden Tuncer BULUTAY, Korkut BORATAV, Alparslan IŞIKLI da aynı akıbete uğramıştı. Oysa Bahri SAVCI ikinci yarıyılın başında veda dersini vererek zaten emekliye ayrılmayı planlıyordu. Anayasa Hukukunun o yarıyıldaki ilk dersini Bahri Hoca’nın veda dersi için ayırmıştık.  Bahri Hocaya o malum sarı zarf gelince, bu derse onun yokluğunda giremeyeceğimi anlayıp, istifamı verdim ve İstanbul’da avukatlığa başladım. Şimdiki tahribatla karşılaştırma imkânım, daha doğrusu hayal gücüm olsaydı, belki de hiç ayrılmazdım. Ama bu gibi reflekslerde belirleyici olan, insanın içinde yaşadığı zaman dilimidir. İşte Ülkü Hoca’nın görevine son verilmesi de bu tür bir zaman dilimine rastlamış ve aynı reflekse yol açmıştır.

Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden kaba bir biçimde koparılması, Ülkü Hoca’da büyük bir kırgınlık yaratmıştı. Bir süre sonra eşi Hannelore’yle birlikte Türkiye’den ayrıldılar ve Almanya’ya yerleştiler. Zaten çocukları da Almanya’da çalışıyordu. Türkiye’ye gelişleri, kısa bir Kıbrıs tatili ve yıllık sağlık kontrolleriyle sınırlı kaldı. Ne yazık ki AZRAK ailesini, kaderin soğuk bir cilvesi olarak bu kontrollerin sonuncusunda kaybettik.  Sağlık kontrollerini Türkiye’de yaptırma tutkusu ile yakından bağlantılı olduğu için son bir anımı paylaşmadan geçemeyeceğim. İki yıl kadar önce emekli Hocalar olarak 2017 KHK kıyımında üniversiteden uzaklaştırılmış olan Anayasa Hukukçularıyla dayanışmamızı göstermek ve ülkedeki kötü gidiş konusunda kamuoyunu uyarmak amacıyla bir bildiri hazırladık. Bu bildiride koruma refleksi üstün geldi ve halen faal görevde olan genç arkadaşlarımızı bu girişime katmak istemedik. Bildiri, önada göre alfabetik sırayla Cem EROĞUL, Fazıl SAĞLAM, Kemal GÖZLER, Naz ÇAVUŞOĞLU, Rona AYBAY ve Ülkü AZRAK imzasıyla KHP Web sayfasında (http://www.kamuhukukculari.org/?sayfa=duyurular&id=45) ve basında yayımlandı. Bildiri üzerinde uzlaşma ve görüş birliği sağlamak üzere yaptığımız yazışmaları Ülkü Hoca’ya da yöneltmiştik. Ondan cevap gelmemesini zımnen kabul saydık. Meğer o sıralar E postalarına hiç bakamıyormuş. Gazetelerde adını görünce beni telefonla aradı ve tüm yaşamlarını Almanya odaklı olarak düzenlediklerini, ama yılda bir ay sağlık kontrolü için Türkiye’ye geldiklerini belirttikten sonra şunu söyledi: “Bu bildiri bizim Almanya’ya dönüşümüze engel çıkarırsa, tüm yaşamımız alt üst olur. Ne dersin?” diye sordu. “Hocam sizden açık bir cevap almadan adınızı yazmamız hata idi. Ama hiç merak etmeyin gerçek durumu yansıtan bir açıklama yapıp size de bildiririz.” diye cevap verdim. Ertesi gün Ülkü Hoca’dan şöyle bir E posta geldi:

Aziz dostum, sevgili meslektaşım Fazıl, Seninle yaptığım telefon görüşmesinden sonra bildiriyi tekrar kritik bir gözle inceledim ve aslında çok iyi kaleme alınmış bu bildiride herhangi bir kaygıya yol açacak bir nitelik olmadığı görüşüne vardım. Bu nedenle benim imzamın çıkarılmasına da gerek olmadığını düşünüyorum. Bu hususta bir zahmete girmenin lüzumu yok.

Sevgili Ülkü Hoca, seni çok özleyeceğiz ve hepimize rehber olan özelliklerini hiç unutmayacağız. Sevgili eşin Hannelore’yle birlikte ışıklar içinde kalın.

devamını oku >>
Prof. Dr. Ülkü Azrak Hocamızı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz 15/04/2020

Değerli meslektaşlarımız,

Kamu Hukukçuları Platformu’nun kurucularından Girişim ve İcra Kurulumuz üyesi Prof. Dr. Ülkü AZRAK'ı 15 Nisan 2020 tarihinde kaybetmenin büyük üzüntüsünü yaşıyoruz.
İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kurucuları arasında yer alan ve 1995-1998 yıllarında Dekanlık görevini yürüten Hocamız, anayasa ve idare hukuku alanında çok kıymetli eserler vermiş ve 2007 yılında Alman cumhurbaşkanı Horst Köhler tarafından Birinci Sınıf Liyakat Nişanı (Bundesverdienstkreuz erster Klasse) ile taltif edilmişti.

Kendisine Tanrı'dan rahmet, ailesine sabırlar diliyoruz. Nur içinde yatsın, hepimizin başı sağ olsun.

KHP İcra Kurulu

devamını oku >>
ERTELEME KARARI: 2020 KAMU HUKUKÇULARI TOPLANTISININ ERTELENMESİ 30/03/2020
Değerli meslektaşlarımız,

Korona virüs salgını nedeniyle içinde bulunduğumuz olağanüstü durumda, geniş katılımlı bir "2020 Kamu Hukukçuları Toplantısı"nın kesin olarak ne zaman yapılabileceği konusundaki  belirsizlik devam etmektedir. Bu nedenle KHP İcra Kurulu, 9-10 Ekim 2020 tarihlerinde yapılması planlanan toplantıyı erteleme kararı almıştır.


2020 KHP Toplantısı'nın yapılacağı tarih ileride belirlenecek ve duyurulacaktır. Şu ana kadar elimize ulaşan on tebliğ özetinin sahiplerinin, tekrar bildiri özeti yollamalarına gerek yoktur. Ancak düzeltme ve güncelleme yapma hakları elbette saklıdır.

En kısa zamanda buluşmak ümidiyle, herkese sağlıklı günler dileriz.

KHP İcra Kurulu

devamını oku >>
2020 9. KAMU HUKUKÇULARI PLATFORMU ULUSAL SEMPOZYUM DUYURUSU 18/02/2020
Değerli Meslektaşlarımız,
Kamu Hukukçuları Platformu, İ.D. Bilkent Üniversitesi ile birlikte, yargının hukuk devletini korumadaki rolü üzerine ulusal bir sempozyum düzenliyor. Sempozyum hakkında ayrıntılı bilgilerKHP web sitesinde belirtilmektedir. 2020 yılı Ekim ayında düzenlenecek toplantı ulusal sempozyum formatında olup ilgilenen tüm meslektaşlarımızın bildiri ile katılımına açıktır.
“Yargının Hukuk Devletini Korumadaki Rolü ve Yargı Kararlarının Yerine Getirilmesi Sorunu”
 başlıklı toplantımıza bildiri özeti gönderimi için son gün 23 Mart 2020’dir.


Yargının Hukuk Devletini Korumadaki Rolü
ve
Yargı Kararlarının Yerine Getirilmesi Sorunu

 
ULUSAL SEMPOZYUM
İ.D. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Kamu Hukukçuları Platformu (KHP)
9-10 Ekim 2020
İ.D. Bilkent Üniversitesi, Bilkent/ANKARA

 
 
Sempozyum Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Ülkü AZRAK, İstanbul Üniversitesi SBF (E.)
Prof. Dr. Fazıl SAĞLAM, Gedik Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Kamu Hukukçuları Platformu İcra Kurulu Başkanı)
Prof. Dr. Necmi YÜZBAŞIOĞLU, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Ece GÖZTEPE, İ.D. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dr. Öğretim Üyesi Zülfiye YILMAZ, İ.D. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi
 
Sempozyum Bilim Kurulu
Prof. Dr. Rona AYBAY, Gedik Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Turan YILDIRIM, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Oktay UYGUN, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Naz ÇAVUŞOĞLU, İstanbul Üniversitesi SBF (E.)
Prof. Dr. Yasemin ÖZDEK, Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Kemal GÖZLER, Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi (E.)
Prof. Dr. Sultan ÜZELTÜRK, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Prof. Dr. Selda ÇAĞLAR, Trakya Üniversitesi İİBF
Prof. Dr. Burak GEMALMAZ, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Doç. Dr. Ayhan TEKİNSOY, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Doç. Dr. K. Burak ÖZTÜRK, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Doç. Dr. Ozan ERGÜL, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Doç. Dr. Didem YILMAZ, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi
 
Sempozyum Takvimi
18 Şubat 2020: Sempozyum duyurusu ve bildiri özetlerinin gönderimi için
çağrı
23 Mart 2020: Bildiri özeti gönderimi için son gün
30 Mart 2020: Hakem değerlendirmesinden geçen ve kabul edilen özetlerin duyurulması. Bildiri tam metinlerinin gönderimi için çağrı
15 Ağustos 2020: Bildiri tam metni gönderimi için son gün
25 Eylül 2020: Kabul edilen tam metinlerin ve sempozyum programının duyurusu
30 Eylül 2020: Toplantıya dinleyici/tartışmacı olarak kayıt yaptırmak için
son gün
9 Ekim 2020: Sempozyum açılış günü
 

  • Bildiri sunmak isteyenlerin en az “Doktor” unvanlı olması,
  • Bildiri özetlerinin en fazla 750 sözcükten oluşması,
  • Bildiri özetinde sahibinin adı, soyadı, akademik unvanı, varsa kurumuna ilişkin bilgileri ve iletişim adresini içermesi gerekmektedir.
 
TOPLANTININ AMACI VE ÖNEMİ
 
2017 Anayasa değişikliği ile hükümet sistemine ilişkin yeni düzenlemeler, yaklaşık iki yıllık uygulamanın ardından tartışılmaya devam etmektedir. Tek-başlı yürütmenin Türkiye’nin idari yapısına getirdiği değişiklik ve sorunlar, yasama organının işlevsizleştirilmesi, yasama ile yürütme arasındaki asimetrik ilişki ve sistemdeki boşluklar için alınan fiili önlemler, hukukçu ve siyasetçilerin temel tartışma konuları olarak karşımıza çıkmaktadır.
İstikrarlı hukuk devletlerinde hükümet sistemi tercihinden bağımsız bir devlet işlevi olarak görülen yargı ise, özellikle köklü sistemsel değişikliklerde, kaçınılmaz olarak sistemin istikrarı ile denetim mekanizmalarının etkililiği sorununda tartışmanın bir parçası haline gelmektedir.
Kamu Hukukçuları Platformu’nun 9. toplantısında yargının yapısal ve işlevsel sorunlarının ele alınması amaçlanmaktadır. Tebliğlerin diğer konuların yanında, tüketici olmamakla birlikte,

  • Olağanüstü hal dönemindeki mevzuattan kaynaklanan yargısal sorunları,
  • İstinaf kanun yolundaki sorunları,
  • Ceza muhakemesindeki yeni muhakeme usullerini,
  • Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarını ve uygulamalarını,
  • Yeni hükümet sisteminde idari yargı denetiminde ortaya çıkan sorunları,
  • Türkiye'de güncel olağanüstü yargılama usullerini,
  • Yargı bağımsızlığına ilişkin uluslararası hukuk standartları bakımından Türkiye yargı sisteminin değerlendirilmesini,
  • Yargı etiği ilkeleri karşısında Türkiye’deki yargı uygulamasını,
  • Yargının yönetimi bakımından Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısını ve kararlarını,
  • Yargı kararlarının yerine getirilmesine ilişkin sorunları
 
ele alması ve bu sorunların çözümüne katkıda bulunması beklenmektedir.   

devamını oku >>
Mümtaz Soysal Hocayı Kaybettik 12/11/2019
 
Prof. Dr. Mümtaz Soysal Hocamızı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz.
Işıklar içinde yatsın.
 
Mümtaz Hoca KHP’nin 2011 Kıbrıs toplantısına katılmış, “Anayasal Demokrasi ve Üniter Devlet” başlıklı oturumda bir bildiri sunmuştu. Soldaki fotoğraf o toplantıda çekilmiştir. 
 
KHP İcra Kurulu Başkanı Fazıl Sağlam’ın Mümtaz Hoca ile ilgili yazısını sizlerle paylaşıyoruz.



 
Sevgili arkadaşlar,
İbrahim Kaboğlu, Sibel İnceoğlu, Mustafa Ertin, Arzu Becerik, Tolga Şirin ve Ece Göztepe’nin Mümtaz Soysal ile ilgili iletilerini buruk bir hüzünle okudum. Özellikle İbrahim Hoca’nın işaret ettiği “Dinamik Anayasa Anlayışı”, “Bugün’e nasıl gelindiğini açıklayabilecek kadar güncelliğini koruyor. Akşama doğru eve ulaşmak üzere yürürken Cumhuriyet’ten arayıp bir şeyler söylememi istediler. Donakaldım. “Şu anda ayaküstü ne söylesem içime sinmeyecek; beni affedin. Becerebilirsem belki bir yazı gönderirim” gibi bir şeyler söyledim. Becerebilir miyim bilmiyorum.
Ama yazmayı düşündüğüm anılardan bir kesitini Mümtaz Hoca’yı anmak üzere sizlerle paylaşmak istedim:

1) İş Hukuku doktorası için gittiğim Köln’den döndükten sonra doğrudan SBF AYH kürsüsüne başvurdum. Benimle birlikte başvuranların sayısı otuzu aşıyordu. Önce dil sınavına girdik. Sınavdan sonra Bahri Hoca, Mümtaz Soysal hapiste olduğu sürece bilim sınavını yapmayacağını, resmen seçilmiş bir jüri olsa bile, kürsünün tüm elemanlarının görüşü alınmadan asistan belirlemenin kürsü geleneğine aykırı olduğunu, ama sınava katılma hakkımızın saklı tutulacağını, bu nedenle adreslerimizi ve telefon numaralarımızı sekretere bırakmamızı istedi. Gerçekten de bir yıl kadar sonra yeniden sınava çağrıldığımda, Mümtaz Hoca, hapisten yeni çıkmış kısa saçlarıyla sınavı dinleyici olarak izliyordu. Böylece kürsüdeki ilk ciddi eğitimimi giriş sınavı sırasında aldığımı söyleyebilirim.  

2) Yetmişli yılların ikinci yarısında SBF’de İnsan Hakları Merkezi kurulmuştu. İki yıl kadar önce o merkez kapatıldı ve  tabelası kurtarılarak Cem Eroğul ve benim de katıldığım bir törenle Mülkiyeliler Birliği girişine çakıldı.  Merkezin ilk uluslararası Toplantısı, Tarabya Otelinde yapılmıştı. Üç gün süren toplantıda Türkiye adına bildiriyi Mümtaz Soysal sundu. Aynı toplantıda ÜNESCO İnsan Hakları ve Barış Bölümü Müdürü Karel Vasak, Unesco’nun bu yıl ilk kez vereceği insan hakları eğitimi ödülünün Mümtaz SOYSAL’a verildiğini açıkladı. Mümtaz Hoca’nın bildirisi misafirlerde çok büyük bir ilgi uyandırmıştı. Sorular arka arkaya gelmeye başladı. Önceleri ayırdına varamadım, ama, birden ilginç bir olay dikkatimi çekti: Mümtaz Hoca kendisine hangi dilde soru sorulmuşsa, büyük bir doğallıkla aynı dilde cevap veriyordu. O gün Mümtaz Soysal bana yalnızca Hocam olarak değil, gerçek anlamda uluslararası kapasitede bir bilim adamıyla aynı kürsüsünde olmanın onurunu yaşattı.

3) Derslerini dinlemekten büyük bir keyif alıyordum. Sınıfa girdiği zaman konuşmaların kesilmesi için hiç hareket etmeden beklerdi. Kimi zaman bu bekleyiş, sınıfta çıt çıkmayana kadar sürerdi. Sonradan öğrendim. Bu tavır öğrenciler ve asistanlar arasında “Mümtaz çekmek” olarak anılıyormuş. Öğrenciye bağırıp çağırmadan sınıfta sessizlik sağlamanın inceliğini ondan öğrendik. Öğrenci boykotlarının hâlâ süregeldiği bir dönemde pos bıyıklı babayiğit bir öğrenci sınıfa daldı. “Haydi arkadaşlar boykot kararı var; herkes dışarı!!!” diyecek oldu. O vakur sakinliği ve soğukkanlılığı ile tanıdığımız Mümtaz Soysal, bir anda “Sen kimin dersinden öğrenci alıyorsun” diye parlayıp öğrencinin üzerine yürüdü ve yaka-paça dışarı attı da öğrencinin gıkı çıkmadı. Hiç unutamadığım olaylardan biridir.

4) Kamu Hukukçuları Platformu’nun ikinci toplantısı Kıbrıs’ta yapıldı. Toplantının ikinci gününde 3. Oturum, Anayasal Demokrasi ve Üniter Devlet” başlığını taşıyordu. Oturum Başkanı Mümtaz Soysal’dı. Bildiriyi İbrahim Kaboğlu sunacaktı.  Attila NALBANT ,Sezgin TANRIKULU ve İlker Gökhan ŞEN yorumcu olarak katılacaklardı. Toplantıya on gün kala Kaboğlu, Nalbant ve Tanrıkulu birkaç gün arayla önemli mazeretleri olduğunu bildirdiler. Kısacası Mümtaz Bey’in yöneteceği bir oturum kalmamıştı. Telefona sarıldım. Durumu anlatmaya çalıştım. Sesim titriyordu. Muzip bir ses tonuyla “Ne yani, sen şimdi benden bu boşluğu dolduracak bir konuşma mı bekliyorsun?” diye sordu. “Evet Hocam. Tam da bunu istiyorum, ama bir hafta kaldı, söylemeye dilim varmıyor.” diye cevap verdim. “Tamam, tamam sakin ol” diye beni rahatlattı. “Merak etme ben bu konuşmayı yapacağım. Benden sonra o genç arkadaş da katkısını sunar” dedi ve Kıbrıs’a gelip bir saatlik bir konferans sundu. Gerisin ben anlatmayayım.  Lütfen, “Küreselleşen Dünyada Anayasal Demokrasi” başlıklı kitabın 313 – 360. sayfaları arasındaki bölüme bakın ve Mümtaz SOYSAL’ın yaptığı konuşmayla nasıl bir canlı tartışma ortamı yarattığını okuyun.

Kendisini minnet, sevgi ve saygıyla anıyoruz. Işık içinde yatsın.
Fazıl Sağlam
 
devamını oku >>
Bu site Prof. Dr. Öget Öktem Tanör'ün mali katkılarıyla hazırlanmıştır. 2013