DUYURULAR

<< Geri
Akademik Özgürlüklere Yönelik Ciddi Bir Tehlike!!
15/05/2014
 
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi araştırma görevlileri Dr. Tolga Şirin ve Eren Paydaş’ın, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacak biçimde, keyfi bir işlemle meslekten atılmak istenmesini akademik özgürlüklere yönelik ciddi bir tehlike olarak görüyor ve endişeyle karşılıyoruz. Platformumuzun üyesi bu iki meslektaşımız hakkında yapılan işlemleri medyaya yansıdığı şekliyle bilginize sunuyor, meslektaşlarımıza destek için hazırlanan kamuoyu açıklamasına dikkatinizi çekmek istiyoruz.
KHP Girişim ve İcra Kurulu 
 
 
MARMARA ÜNİVERSİTESİ’NDE GARİP SORUŞTURMA!

Gezi olaylarının başladığı gün olan 31 Mayıs 2013’te, öğrencilerin sloganlarını duymaları üzerine orta bahçeye çıkan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde çalışan araştırma görevlileri hakkında soruşturma açıldı.
Bir grup öğrencinin sloganlar attığı ve tekbir getirdiği olayda çok sayıda çevik kuvvet memuru üniversitenin bahçesine girdi. İki öğrenci grubuna eşit mesafede olayları izleyen araştırma görevlileri, fakültede yaşanan bu sıra dışı gelişmeleri gündelik bir alışkanlık doğrultusunda 20 saniye süre ile cep telefonuna çekti.
Söz konusu olayın ardından bir grup öğrenci, olay sırasında tamamı Eğitim-sen mensubu araştırma görevlilerinin kendilerine “taş, kemer ve sopayla saldırdıkları” yönünde garip bir iddia ileri sürdüler. Soruşturma dosyasındaki bilgilere göre İsmail Kahveci ve Ebubekir Kılıçarslan isimli özel güvenlik görevlileri, araştırma görevlilerini, taşlı sopalı solcu grubun içinde gördükleri ve daha önce izinsiz afiş, illegal oy kullanma gibi olaylara katıldıkları ithamında bulundu. 

AZİZ NESİN’LİK VAKALAR
Öğrencilere taş sopa ve kemerle saldırdıkları iddiası karşısında savunma yapmak zorunda bırakılan araştırma görevlileri, bu iddiaları kamera kayıtlarıyla ve tanıklıklarla çürüttüler. Öte yandan yalancı tanıklar hakkında suç duyurusunda bulunulması üzerine savcılık, özel güvenlik görevlisi İsmail Kahveci’yi dinledi ve bu şahıs, dosyadaki ifadelerini yalanladı, görgüye dayalı bir tanıklığının olmadığını, bu ifadelerin ön incelemeci tarafından yazıldığını ileri sürdü. Savcılık diğer iftiracı tanıklara henüz ulaşamadı.
Marmara Üniversitesi Rektörlüğü, araştırma görevlilerinden (Eğitim-sen üyesi) Dr. Ceren Akçabay o gün okulda dahi olmadığını ispatladığı için kendisine ceza verilmesine yer olmadığı kararı verdi. Haklarında soruşturma açılan diğer araştırma görevlileriyle beraber hareket eden Oğuz Dorken ve Hülya Dinçer’e de ceza verilmesine yer olmadığı kararı verildi.  Rektörlük, Dr. Tolga Şirin ve Eren Paydaş’ın ise, “olaylardan sonra solcu öğrencilerle görüştükleri” ve “olaylar sırasında cep telefonuyla çekim yaptıkları” gerekçesiyle üniversiteden atılmalarını istedi. Soruşturmaya sonradan eklenen bu iddiaya karşı savunması dahi alınmayan Dr. Tolga Şirin ve Ar. Gör. Eren Paydaş’ın kamu görevinden çıkarılması konusu 22 Mayıs’ta YÖK Genel Kurulunda görüşülecek.

NE DEDİLER?

Eren Paydaş: “Bir çamur at, izin kalsın vakasıyla karşı karşıyayız. İnanmak kolay değil ama ‘solcu öğrencilerle görüştünüz’ denilerek atılmamız isteniyor. Böyle isnatların sadece sıkıyönetim dönemlerinde olduğunu sanıyordum. Üstelik memlekette artık şeklen de olsa hukuksal tutarlılığın bile önemli olmadığını anladık. Çünkü biz olaylara karışan solcu veya sağcı öğrencilerle görüşmedik. Soruşturma sürecinde bize bu konuda tek bir soru dahi sorulmadı. Zaten kamera kayıtlarında da böyle bir görüşme yapmadığımız ayan beyan ortada. Öte yandan böyle bir görüşme olması halinde dahi bunun nasıl bir suç olduğu, nasıl tahrik ve teşvik anlamına geldiği veya bu konudaki delillerin ne olduğu ortaya konulmamıştır.
Anladığımız kadarıyla Marmara Üniversitesinde bir tür cadı avı yapılıyor, ancak insan, cadı avı yapılacaksa bile, bunun asgari bir ciddiyetle yapılması gerektiğini düşünüyor. Belli ki birileri ne pahasına olursa olsun bizim üzerimizden diğer öğretim elemanlarını hizaya çekmek ve mesaj vermek istiyor. Zira komplolarla insan harcamak, hesaplaşmaları böyle yürütmek ülkede vaka-i adiye haline geldi. Ancak bu kültürün bilim yapıldığı iddiasındaki yerlere sıçraması çok tehlikeli”

Dr. Tolga Şirin: “Açıkçası çok şaşkın ve kızgınım. Her insanın lekelenmeme hakkı vardır ve bizim bu hakkımız ihlal edildi. Bir anayasa ve insan hakları hukuku öğretim elemanına İstanbul’un orta yerindeki üniversite bahçesinde kendi öğrencilerine taş, sopa ve kemerle saldırdığı iddiasına karşı savunma yaptırdılar. Sineye çektik, ses etmedik. Hukukçuyuz dedik, tanıklarla, kamera kayıtlarıyla iddiayı çürüttük.  İftira atanlar hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Bu defa da hakkımızdaki absürt iddiayı çürütmek için sunduğumuz kamera kayıtlarına dayanılarak “telefonla kaydetmek” gibi bir suç uyduruldu. İnanılır gibi değil ama gelinen aşamada meslekten atılmamız isteniyor.
Yaşadığımız pratik gösteriyor ki birileri bizden rahatsız ve üniversiteden atılmamızın derdine düşmüş ve bu keyfiyet de tıkır tıkır işliyor. Oysa hukuk devleti, keyfi yönetimi dışlar ve aynı zamanda hukuk güvenliğini gerektirir. Ancak hiçbir illegal eylemimiz olmamasına ve kendimizden emin olmamıza rağmen, ne idareye ne de yargıya tam olarak güveniyoruz. Bence hep beraber asıl kafa yormamız gereken konu budur. Bu olay özelinde biz, herkesin başına her an her şeyin gelebileceği bir ülkede olduğumuzu bir defa daha tecrübe ettik. Gerçi süreç tamamlanmış değil. Ben hala YÖK’ün bu ayıbı temizleyeceğine inanmak istiyorum.
 
Basına ve Kamuoyuna;
Marmara Üniversitesi yönetimi, öğretim elemanları ve idari çalışanları hakkında açtığı soruşturmalarla akademik ve sendikal özgürlükleri tehdit ediyor. Soruşturmaların ve disiplin cezalarının bir caydırma, öç alma ve mimleme aracı olarak kullanıldığı Marmara Üniversitesi’nde son dönemde yaşananlar, ülkenin kamusal alanlarının nasıl bir mayın tarlasına döndüğünü ve bu alanda bulunanların nasıl hareketsiz ve tepkisiz kalmaya zorlandığını gösteriyor. KESK’in çağrısı ile greve katılan akademisyenler üniversiteden atılmak isteniyor. Son olarak ise, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde çalışan beş araştırma görevlisi hakkında “olaylara karışmak” gibi muğlâk bir iddia ile soruşturma açıldı. Soruşturma, iki araştırma görevlisinin, Eren Paydaş ve Tolga Şirin’in dosyalarının ‘kamu görevinden çıkarma’ istemiyle YÖK’e gönderilmesiyle sonuçlandı. Diğer üç araştırma görevlisine ise ceza verilmedi.
Bu soruşturma, Gezi olaylarının yarattığı tansiyonun her yerde hissedildiği 31 Mayıs 2013 tarihinde, araştırma görevlilerinin, öğrenciler arasında çıkan bir gerginliğe tanık olmaları üzerine başlatılmıştı. Anılan araştırma görevlilerinin yaptıkları tek şey, bahçedeki yüzlerce kişiyle beraber üniversite içine giren çevik kuvvet ekiplerini ve olayları izlemekti. Önce olayların tarafı birkaç öğrenci kendilerine (ilginçtir ki beşi de Eğitim-Sen üyesi olan araştırma görevlilerinin) “taş, sopa, şişe ve kemer kullanarak saldırdığı” şeklinde bir iftirada bulundu. Ardından üniversite yönetimi, araştırma görevlilerini "olay esnasında bahçede bulunmakla ve olaylara karışmış olmakla" suçlayan soruşturma sürecini başlattı. Ne var ki tanık beyanları ve kamera kayıtları sayesinde, araştırma görevlilerinin “olaylara karışmamış” oldukları kabul edilmek zorunda kalındı. Ancak bu defa da iki araştırma görevlisinin dosyası, “olaylar bittikten sonra öğrencilerle görüşmek” ve “olayları cep telefonuyla kaydetmek”  iddiasıyla YÖK’e sevk edildi. Bu iddiaya göre, öğrenci ve üniversite mensupları, eğitimi sekteye uğratacak bir disiplinsizliğe tahrik ve teşvik edilmişlerdi. Şu anda Tolga Şirin ve Eren Paydaş, görevlerinden atılma tehdidiyle karşı karşıyadır.
Bu olayda, ülkedeki yaygınlaşmış pratiğe uygun şekilde Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki hiçbir güvenceye riayet edilmeden bir soruşturma yürütülmüştür. Bu vahim suçlamanın ciddiye alınması, ortada ithamı kanıtlayan bir tek delil olmamasına rağmen Disiplin Yönetmeliği'ndeki en ağır cezanın talep edilmesi, akademisyenler olarak hepimizin üzerine çöken baskının vardığı tehlikeli boyutu göstermektedir.
Biz, üniversite içerisinde çıkan gerginliğe tanıklık eden araştırma görevlilerine karşı yürütülen bu soruşturmayı kınıyoruz. Soruşturmanın herhangi bir aşamasında rol almış bütün idarecilerin bu vahim süreçten sorumlu olduğunu düşünüyoruz. Kampüs içerisinde yaşanan bir gerginliğe tanık olmayı şiddetle ve disiplinsizlikle ilişkilendiren bu soruşturma, bütün üniversite çalışanlarına yönelik bir gözdağıdır. Akademisyenlerin kampüs içerisinde olup bitenleri öğrenme çabaları ve öğrencilerin şiddet görme ihtimaline karşı durma sorumluluğu kriminalize edilmeye çalışılmaktadır. Marmara Üniversitesi idarecilerini bu tehdide bir son vererek bu tür soruşturmalara başvurmaktan vazgeçmeye, YÖK’ü bu mesnetsiz ve vahim soruşturmayı reddetmeye ve bu ülkenin geleceğinden kaygı duyan herkesi de bu olaya tepki göstermeye çağırıyoruz.
Bu site Prof. Dr. Öget Öktem Tanör'ün mali katkılarıyla hazırlanmıştır. 2013